Nurettin GÜLER'i Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

"O Türk ve Kürt halklarının kurtuluşuna inanan bir Kürt Marksist-Leninisti'ydi"

 

1978 yılında Hozat Lisesi'nde öğrenciler, yürütülen bir kampanya çerçevesinde eylem yaparlar. Polis saldırır. Nurettin de o esnada oradadır. Silahsızdır. Hemen atak bir hareketle komiserin belindeki silahı kapar, polisler geri çekilir. Nuretin'in silahı almasının nedeni, sadece o an polisi geri püskürtmek değildir. O zamanlar faşist saldırılar artmakta ve silaha ihtiyaç duyulmaktadır. DY tasfiyecileri tüm olanakları gaspetmiş, insanlarımızın silahlarına da el koymuşlardı. Yani faşist saldırıları engellemek, püskürtmek, adaleti yerine getirmek için silah şarttır. Nurettin hazırcı değildir. Hareketten silah, olanak beklemeyi aklının ucundan bile geçirmez. O, içinde bulunduğu birimin ihtiyaçlarını kendisi temin etmeye çalışır. Bunun için de doğan fırsatları kaçırmaz. İşte, komiserin silahını da bu düşüncelerle almıştır.

Nurettin o silahı alırken vurulup şehit düşme riski de vardır. Çünkü silahsızdır ve silahlı birinin üzerine yürür. Ona bu cüreti kazandıran, inanç, davaya bağlılık, atılganlık, harekete olanak yaratma ve anti-faşist mücadelenin yürütülmesi için silahın gerekli olduğunu bilmektir. Nurettin'e yön veren bu duygulardır. Devrimci insan çaresiz değildir. Elinde hiçbir silah olmadan da iş yapabilir. Silah beynimizdir, yüreğimizdir. Bunun için riskleri göze almak, kararlı ve inançlı olmak gerekir. Riskleri göze almadan hemen hemen hiçbir iş yapılamaz. Nurettin, böylesi riskleri göze alan, gözünü daldan, budaktan sakınmayan, bir yapıya sahiptir. Ona bu karakteri kazandıran Parti-Cephe ideolojisi ve gelenekleridir.

1978 yılı ortalarında Elazığ'a gelir. Mustafapaşa, Kırkdutlar, Hüseynik, Yıldızbağları ve Karşıyaka mahallelerinin sorumluluğunu üstlenir. Bütün enerjisini bu mahallelerin örgütlenmesine harcar. Kahve toplantıları düzenler, tek tek evlere gider. Daha önceden o mahallelerde tanınmamasına rağmen olgun, saygılı, mütevazı kişiliğiyle halk tarafından benimsenir, sevilir. Kısa süre sonra sorumluluğunu kendisinin yaptığı bir de silahlı ekip oluşturur. Bu ekip, Elazığ'da anti-faşist mücadelenin yükseltilmesinde büyük roller oynar. Faşist saldırıların yoğunlaştığı bir süreçtir. Faşistler, okullarda, mahallerde hakimiyet kurmaya çalışmakta, devrimci, demokrat aydın insanları yaralamakta, katletmektedir. Kahveler taranır, sıradan insanlar öldürülür. Aslında hedef Maraş'taki gibi bir katliamdır. Saldırılar da bunun provasıdır. Nurettin'in de içinde yeraldığı Devrimci Sol savaşçıları, faşist saldırıları geriletici, caydırıcı eylemler yaparlar. Faşistlerle çatışmanın yaşanmadığı gün yok gibidir.

Böylesi bir yoğunluk içerisindeyken, Nurettin 2 Aralık 1978'de birkaç günlüğüne Hozat'a gitmek için hazırlanır. Silahını sorumlu arkadaşlara bırakır, onlarla vedalaşır. Gideceği araç vb. herşey hazırdır. Yola çıkmak üzereyken, Fırat Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi'nde faşistlerin devrimci öğrencilere saldırdığını duyar. Hozat'a gitmekten vazgeçer. Hemen bir silah bulur. Yanına bir arkadaşını alır. Daha önceden istihbaratı çıkarılmış olan faşist bir odağa yönelir. Hedefi ortadan kaldırır. Geri çekilirken, üniversitede yaralanan devrimci-demokrat öğrencileri hastaneden alıp şubeye götürmekte olan polis otolarıyla karşılaşır. Bu karşılaşma tesadüftür. Çatışma çıkar. Oradan da çekilir. Bu arada çatışma esnasında, otolarda bulunan öğrenciler polisin elinden kurtulurak kaçarlar. Nurettin, çatışma bölgesinden uzaklaşırken, bir apartmandan açılan ateş sonucu yaralanır. Yere düşer. Yanındaki arkadaşı kaldırıp taşımak ister. Nurettin: "ben ağır yaralandım, gelmeyeceğim. Silahı al, arkadaşlara götür. Onları çok sevdiğimi söyle" der ve şehit düşer.

Nurettin bu eylemi yaparken kimseden emir almamış, haber de beklememiştir. Ortada faşist bir saldırı vardır. Faşist saldırı varsa, misilleme yapmak gerekir. Böyle düşünmüştür. Faşist saldırıları püskürtmenin, savaşı büyütmenin başka yolu yoktur. Eğer Elazığ'da Maraş gibi bir katliam olmadıysa, bu hareketimizin anti-faşist mücadele anlayışı ve bunu hayata geçiren Nurettin gibi kadrolarımızın, savaşçılarımızın sayesindedir.

Nurettin'in şehit düştüğü haberi anında yayılır. Birkaç saat içerisinde devlet hastanesinin önünde yaklaşık 5 bin kişi toplanır. Elazığ'da bu kadar kitlenin biraraya gelmesi ender görülen bir durumdur. Bunda, hareketimize güven ve Nurettin'e olan sevgi belirleyicidir. Yine Hozat'daki cenaze törenine de büyük bir kalabalık katılır. Halk, öncülerine güvenmekte, sevmekte ve onları son yolculuğunda da yalnız bırakmamaktadır. Nurettin'in katledilmesine misilleme olarak birçok silahlı-silahsız eylem yapılır. Elazığ'da onlarca faşist odak dağıtılır. Polis telsizlerinden bir hafta boyunca "dikkatli olun, evlerinize gitmeyin" anonsu duyulur. Kürdistan şehirlerinin sokakları Nurettin'in resmi ve altında: "O Türk ve Kürt halklarının kurtuluşuna inanan bir Kürt Marksist-Leninist'iydi" yazısının bulunduğu afişlerle donatılır. Bu Nurettin'e, şehit yoldaşlarımıza olan borcumuzdur. Yerine getirilmesi zorunlu olan bir görevdir. Nurettin, saldırlara karşı misilleme yapmayı refleks haline getirmiş, hesap sorma geleneğimizin ilk mimarlarından olmuştur. Nerede bir saldırı var, nerede bir şehit var: aklımıza ilk gelen hesap sormak, misilleme yapmak olmalıdır. Nurettin gibi... Her saldırdığında her şehidimizde, düşmanın korkuları ve paniği büyümelidir. Nurettin'i ve bıraktığı değerleri yaşatmanın yolu buradan geçer. Savaşımız, değerlerimiz, geleneklerimiz ancak böyle büyür.

 

Geri